II. Abdülhamid

34. Osmanlı padişahı (1876–1909)

II. Abdülhamid (Osmanlıcaعبد الحميد ثانی, romanizeAbdü'l-Ḥamīd-i sânî; 21 Eylül 1842 - 10 Şubat 1918), Osmanlı İmparatorluğu'nun 34. padişahı, 113. İslam halifesi ve çöküş sürecindeki devlette mutlak hakimiyet sağlayan son padişahtır.[1] Tahtta kaldığı "Hamidiye Dönemi" diye bilinen yıllarda İmparatorluk, dağılma dönemini yaşadı; başta kısa süreli ilan ettiği I. Meşrutiyet ve Kanuni Esasi ile gelen bir özgürlük dönemine, Balkanlar olmak üzere çeşitli bölgelerde çıkan isyanlara ve Rusya İmparatorluğu'na karşı kaybedilen 93 Harbi'ne, kapatılan parlamentoya pek çok siyasi olaya, "istibdat dönemi" de denen basın da dahil çeşitli alanlardaki baskı ve sınırlama dönemine, sonrasında yine kendinin ilan etmek zorunda kaldığı II. Meşrutiyet'e, 31 Mart Ayaklanması'na ve kendinin dağılmayı engelleme başarısına ulaşamayan eğitim, ulaşım ve askeri alandaki reform girişimlerine tanıklık etti. Devrinde, Osmanlı İmparatorluğu'nun 1.592.806 km² toprak ile en çok toprak kaybeden padişahlarından biri oldu.[2][3][4][5][6][7] 31 Ağustos 1876'da tahta çıktı ve 31 Mart Vakası'ndan kısa bir süre sonra, 27 Nisan 1909'da, tahttan indirilene kadar ülkeyi yönetti. Meşrutiyet yanlısı Yeni Osmanlılar ile yaptığı anlaşma ve diğer yandan Tersane Konferansı'nda toplanacak büyük güçlerden gelecek baskıları engelleme amaçlı Tersane Konferansı'nın başlamasıyla aynı gün 23 Aralık 1876'da ilk Osmanlı anayasasını ilan etti ve böylece ülkenin demokratikleşme sürecini destekleyeceğini belirtmiş oldu.[8] 93 Harbi'nde yenilen Osmanlı'nın sultanı II. Abdülhamid, meclisin yanlış kararlar aldığını iddia ederek 14 Şubat 1878'de bu harbin sonuna doğru meclisi feshetti.[8][J]

II. Abdülhamid
İslâm Halifesi
Emîrü'l-mü'minîn
İki Kutsal Caminin Hizmetkârı
II. Abdülhamid'in portresi, 1899
34. Osmanlı Padişahı
Hüküm süresi31 Ağustos 1876 - 27 Nisan 1909
(32 yıl, 7 ay ve 27 gün)
Taç giymesi7 Eylül 1876
Önce gelenV. Murad
Sonra gelenV. Mehmed
Sadrazamlar
113. İslâm Halifesi
Hüküm süresi31 Ağustos 1876 - 27 Nisan 1909
Önce gelenV. Murad
Sonra gelenV. Mehmed
Doğum21 Eylül 1842
Topkapı Sarayı, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Ölüm10 Şubat 1918 (75 yaşında)
Beylerbeyi Sarayı, İstanbul, Osmanlı İmparatorluğu
Defin1918
II. Mahmud Türbesi, Fatih, İstanbul, Türkiye
Eş(ler)i
Çocuk(lar)ı
Tam adı
Abdülhamid bin Abdülmecid
HanedanOsmanlı Hanedanı
BabasıAbdülmecid
AnnesiTirimüjgan Kadınefendi
Diniİslam
İmza

Osmanlı İmparatorluğu'nun modernleşmesine yönelik çabalar II. Abdülhamid tarafından devam ettirildi. Bürokraside yapılan reformların yanı sıra Bağdat Demiryolu ve Hicaz Demiryolu'nun inşası gibi projeler bu dönemde yapıldı. Bu demiryolları ve telgraf sistemleri Alman firmalar tarafından geliştirildi.[8] Bu dönemin reformlarında eğitime geniş yer ayrıldı: hukuk, sanat, ticaret, inşaat mühendisliği, veteriner, gümrük, tarım ve dil okulları dahil olmak üzere birçok mesleki okul kuruldu. İmparatorluk genelinde ilk, orta ve askerî okullardan oluşan eğitim ağını genişletti. Osmanlı İmparatorluğu'nun bu dönemlerdeki batık ekonomisi Abdülhamid'in saltanatının ilk yıllarında Düyûn-ı Umûmiye'nin ve Reji İdaresinin kurulmasına yol açtı. Öte yandan iktidarında Düvel-i Muazzama denen büyük güçlerin Karadağ, Sırbistan'dan Tersane Konferansı'na, Girit Meselesi'ne, İlinden İsyanı'na, kadar siyasi pek çok olayda müdahilliği söz konusu oldu. Devlet yine sürekli iç karışıklık isyanlarla, iç çalkantılarla, ekonomik sorunlarla uğraşmak zorunda kaldı.[9] Dış politikada denge politikası izledi ama bunun yanında 1880 sonrası İngiltere ve Fransa'daki Osmanlı karşıtı politika değişiklikleri nedeniyle onlarla yakın ilişkiler yerine Almanya ile yakınlık politikası izlemeye çalıştı.

Şehzadeliğideğiştir

II. Abdülhamid, Sultan Abdülmecid'in Tirimüjgan Kadın Efendi'den (20 Ağustos 1819- 2 Kasım 1853) olan oğludur.[10] Annesi Çerkes'tir.[11] 21 Eylül 1842 yılında, Osmanlı İmparatorluğu'nun başkenti İstanbul'da, Topkapı Sarayı'nda veya Çırağan Sarayı'nda dünyaya geldi.[12][13] Henüz 10 yaşındayken annesi Tirimüjgan Sultan ölünce bakımını Abdülmecid'in diğer çocuksuz eşi Piristû Kadın Efendi üstlendi.[10] Piristû Kadın Efendi, Abdülhamid'i de yarım kan kardeşi sayılan henüz 2 yaşında annesi Düzdidil Kadınefendi'nin 1845'te ölümüyle annesiz kalan Cemile Sultan ile birlikte kendi çocuğu gibi büyüttü.[14] Öte yandan bir iddiaya göre dedesi İkinci Mahmud gibi içki ve kadınlara düşkünlük gibi iki kötü alışkanlığı dışında bir sorunu olmayan babası Sultan Abdülmecid çocuklarını, eski dönemlerin şehzadelerinin hapis hayatından çok uzakta, nispeten serbest yetiştirmeğe özen gösterdi. Öyle ki oğulları Reşad, V. Murad ve Abdülhamid'in bir arada V. Murad'ın ikametgâhında oturup zaman geçirip eğlenmelerine bile göz yumdu.[15] Babasının 39 yaş gibi beklenmedik çok genç bir yaşta ölümünden sonra yerine tahta geçen amcası Abdülaziz ise diğer şehzadelerle birlikte Abdülhamid'in eğitimiyle de yakından ilgilendi.

Amcası, Sultan Abdülaziz ile birlikte şehzadeliği döneminde gerçekleştirdiği Büyük Britanya gezisinde Kraliçe Victoria tarafından Balmoral Kalesi'nde ağırlandığı ana dair çizim, 6 Temmuz 1867

Abdülhamid, Gerdankıran Ömer Efendi'den Türkçe, Ali Mahvî Efendi'den Farsça, Ferid ve Şerif efendilerden Arapça ve diğer ilimleri, Vakanüvis Lütfi Efendi'den Osmanlı tarihi, Edhem ve Kemal paşalar ile Mösyö Gardet'dan Fransızca; Alexandre Efendi, Miralay Lombardi, Paul Dussap Paşa ile Callisto Guatelli'den de piyano, keman ve batı müziğine dönük müzik dersleri aldı.[10][16][17] Gençlik günlerinde veliaht olarak büyük kardeşi Şehzade V. Murad görüldüğü için saray çevrelerinde fazla ilgi görmeyen Abdülhamid, bu nedenle aşırılıktan uzak, sade bir hayat yaşadı.[18][19]

Opera ile ilgilenen, birden çok opera klasik eserlerini Türkçeye bizzat tercüme eden ve tercüme ettiren II. Abdülhamid, II. Mahmud'un zamanında kurduğu Mızıka-yı Hümâyun'dan müzik opera eserleri dinlemeyi seviyordu. Piyano eğitimi almıştı. Amatör olarak yağlı ve sulu boya resim de yapardı.[20] Marangozluk zanaatında da çok maharetli olan Şehzade Abdülhamid, bugün Yıldız Sarayı ve içerisindeki Şale Köşkü ile Beylerbeyi Sarayı'nda görülebilecek birçok yüksek kalite mobilyanın da zanaatkârıdır.[20][21]

II. Abdülhamid kendinden önceki diğer padişahların aksine şehzadeliği sırasında yurt dışı ziyaretlerine çıkmış, tahta çıkmasından 9 yıl önce amcası Sultan Abdülaziz'in 1867 yılında çıktığı Avrupa gezisinde amcasına refakat etti.[10] Bu gezide 30 Haziran - 10 Temmuz 1867 tarihlerinde Paris, 12 - 23 Temmuz 1867 tarihlerinde Londra, 28 - 30 Temmuz 1867 tarihlerinde Viyana ziyaretlerinde bulundu, 21 Haziran 1867'de henüz 24 yaşında iken İstanbul'dan başlayan yolculukları, bu şehirlerin dışında diğer Avrupa başkentleri ve önemli şehirleri de ziyaret edildikten sonra 7 Ağustos 1867 tarihinde yeniden İstanbul'da sona erdi.[22][23][24]

Siyasî olaylardeğiştir

Ölümüdeğiştir

II. Abdülhamid'in II. Mahmud Türbesi içerisinde yer alan kabri.
Sultan II. Abdülhamid ölümünden birkaç gün önce iki torunu ve yaverleri ile Beylerbeyi Sarayı'nda çekildiği iddia olunan son fotoğrafı (1918)

II. Abdülhamid, 10 Şubat 1918'de son araştırmalara göre 75 yaşındayken kalp yetmezliği nedeniyle Beylerbeyi Sarayı'nın 8 nolu dairesinde öldü. Mezarı, büyük babası için Divanyolu'nda yaptırılmış Sultan II. Mahmud Türbesi'nde bulunmaktadır.[25][26][27]

Kişiliğideğiştir

Fizikî görünüşü ve şahsiyetideğiştir

Abdülhamid uzun boylu, esmer tenli, uzun burunlu, elâ gözlü, hafif kıvırcık sakallı idi. Zekâ ve hafızasının güçlü olduğu, açık bir tarzda konuştuğu, kendine anlatılanları uzun müddet sabırla dinlediği söylenen[28] Abdülhamid, oldukça dindar bir insandı. Kızı Ayşe Sultan, babasının dindarlığını şöyle anlatmıştır:

Babam doğru ve tam dinî itikada sahip bir Müslümandan başka biri değildir. Beş vakit namazını kılar, Kur'ân-ı Kerîm okurdu. Daima camilere devam ettiğini, Ramazanlarda Süleymaniye Camii'nde namaz kıldığını, o zamanlar camide açılan sergilerden alışveriş ettiğini hikâye tarzında anlatırdı. Babam herkesin namaz kılmasını, camilere devam edilmesini çok isterdi. Sarayın husus'i bahçesinde beş vakit Ezân-ı Muhammedî okunurdu. Babamın bir sözü vardı: "Din ve fen" derdi. "Bu ikisine de itikat etmek caiz" olduğunu söylerdi.[29]

Fransızca bildiği kadar 1893-1897 arasında Osmanlı topraklarında ABD büyükelçiliği yapan Terell'e göre[30] İtalyancaya son derece hâkim olduğu söylenmektedir.[31]Çalışma saatleri dışında hobi olarak marangozlukla uğraşırdı. Halkla teması az olsa da özellikle halkla görüşmesi cuma günleri, cuma selamlığı ile olurdu. Her cuma kendi sarayına yakın yaptırdığı Yıldız Camii'ne gelen Sultan burada tebaası ve uluslararası toplum ile temas kurardı. Hasta bile olsa hep buraya cuma namazını kılıp görüşmeye gelirdi.[15] Kendisine karşı 21 Temmuz 1905 günkü suikast girişimi de bu âdetini bilen Ermeni Taşnak örgütünce yine bir selamlık sırasında yapılmıştır.

Gençliğinde içki içerken sonrasında pek içki içmediği iddia edilmektedir.[kimin tarafından?] İçkiyi az veya neredeyse hiç içmemesinin nedeni şehzadeliğinde Mehmet Reşad ve V. Murad ile birlikte Şehzade V. Murad'ın Maslak'taki köşkünde içkili bir eğlence sonrası dönüş yolunda sarhoş halde iken atlarının ürkmesi ile 1859'da geçirdiği kazadır. Kulaklarında belli işitme sorunu bulunmakta bu işitme sorununun nedeninin o kazaya bağlı olduğunun düşünüldüğü iddia olunmaktadır.[15] Ancak keş alkolik derecesinde olmasa da arada sırada rom içkisini çok sevdiği için içtiği kendi torunu Ertuğrul Osman Osmanoğlu ve bazı kaynaklarda iddia edilmektedir:

...Dedem (II. Abdülhamid) rom içerdi, babama (Şehzade Mehmed Burhaneddin) söylerdi, "bak ben bunu içiyorum, çünkü bu yasak değil, Kuran'a bak, orada şarap diyor, şekerden yapılanın bahsi geçmiyor" derdi...[32]

Abdülhamid kahve ve sigara tiryakisiydi. İlaveten Türk tütünüyle yapılan Amerikan sigarası Ateshian'ın tiryakisiydi. Paraya çok düşkün olmasına karşın basit giyinirdi. Bireysel hayatında tutumluydu. Louis Vuuitton marka bavullar kullanırdı. Padişahlığında yanında bulundurduğu bastonu aynı zamanda bir kama ve hançer olarak kullanılmak üzere silahtı ve her zaman paltosunun cebinde ateşlenmeye hazır bir tabanca taşırdı.[33] II. Abdülhamid kelebek, kuş, böcek, tablo, fotoğraf gibi çeşitli eserlerin koleksiyonculuğunu da yapmaktaydı.[34] Hatta bu koleksiyonlarını da çeşitli amaçlarla kullandı. Mesela Sultan II. Abdülhamid koleksiyonunda yer alan fotoğraflardan yapılmış albümleri diplomatik armağan olarak ülkelere göndermiştir. Bu vesile ile 1819 fotoğraftan oluşan 51 ciltlik albümü hediye olarak 1893-1894 yıllarında Amerikan Kongre Kütüphanesi ve Londra'da Britanya Kütüphanesi'ne göndermiştir. Bir anlamda Sultan fotoğraf albümleri aracılığıyla imparatorluğunun modernleşen yönünü Batı'ya tanıtmak, kendi rejiminin propagandasını yapmak istemiştir.[35]

Tablo koleksiyonunu Yıldız Sarayına gelen diplomat, Alman Kralı ve elçileri etkilemek için kullanmıştır. Kimi zaman bu misafirlerine küçük resimler de hediye etmekten çekinmemiştir.[34] Öbür yandan pırlanta biriktirmeyi severdi ki bu pırlanta koleksiyonu tartışmalı servetinin öğelerinden biridir.[36] Şadiye Osmanoğlu, babasını sürgüne götürdüklerinde odasındaki sigaraları topladığını ve babasının sevdiği özel sigaraları olduğunu söylemiştir. Sigaradan sonra su içtiği için babasının su çantasını da almıştır. Ancak Abdülhamid, bu su çantasının içinde su olmadığını söylemiştir. Bu çantanın içi, elmaslarla doludur. Anahtarını da sürekli kendi üzerinde taşımıştır. Abdülhamid, kızına küçük bir hediye de ananas içine elmaslar koyarak vermiştir. Yine Yıldız Sarayı'nın içinde bir hayvanat bahçesi bulunmaktadır. Genelde gri renkli bir palto giyer ve hafif yakası kabarık bir din adamı görüntüsü kendine verirdi. Ancak esasında bu paltoyu yanında taşıdığı tabancasını saklamak için kullanırdı. Leylak ve menekşe karışımı parfüm kullanırdı.[33][37][38][39]

Abdülaziz sonrası, Yıldız mahkemeleri sırasında Yozgatlı Mustafa Pehlivan'ı da yargılayıp Taif'e sürüp İstanbul'da bir süre güreşi yasaklasa da İstanbul'daki güreş yasağı, II. Abdülhamid'in bütün saltanat yıllarını, özellikle 1890'dan sonraki seneleri kapsamamıştır. 1890 ve sonrasında Padişah, güreşin yanı sıra diğer spor faaliyetlerine de yumuşak ve olumlu bir tutum içine girdi. İlk Türk spor kulübü olarak 1903'te Beşiktaş Bereket Jimnastik Kulübünün kurulmuştur. Yıldız Sarayı'nın bulunduğu Beşiktaş, o tarihlerde II. Abdülhamid'in güvenliğine en çok ilgi gösterdiği bölgeydi. Ülke genelinde İstanbul'da Kırkpınar dahil spor müsabakalarına izin vermiş hatta Rusların ünlü pehlivanı Pytlasinsko'yu mağlup eden pehlivan Kara Ahmet gibi bir kısım güreşçileri saraya davet etmiş, ayrıca nişan vererek ödüllendirmiştir.[40] 1905'te Galatasaray, 1907'de Fenerbahçe spor kulüplerinin kurulmasına izin vermiştir.

Gençliğinde binicilik, yüzme, atıcılık, güreş gibi sporlar yaptı. Tiyatro ve operaya ilgi duyardı. Bununla ilgili olarak kendi ağzından Doğu müziği yerine Batı müziği sevgisini kendi şu şekilde ifade etmiştir:

Musikiyi hem severim, hem de anlarım, evvela şunu söyleyeyim ki güzel nota bilirim. Sonra oldukça iyi piyano ve biraz keman çalarım alaturka (doğu) musikiden pek o kadar hoşlanmam, insana uyku getirir. Alafranga (batı) musikiyi tercih ederim. Bilhassa opera ve operetler pek hoşuma gider..."[41][42]

II. Abdülhamid Yıldız Sarayı'nda yaptırdığı tiyatroda çeşitli oyun ve operaları hususî olarak getirtir ve ailesiyle birlikte seyrederdi, kendi babası Abdülmecid'i müzikte örnek almaya çalışmıştır. Ancak hiçbir zaman onun seviyesine erişememiştir. Zira musikiyi bir sanat olarak değil, bir eğlence unsuru olarak görmüş, sarayda musikinin gelişmesi için ileriye dönük hiçbir yeterli çalışma yapmamıştır.[42] En sevdiği çalgılar piyano, keman ve viyolonsel idi ve bu çalgıları çalan sanatçıları el üstünde tutardı.[42] Örneğin Kemancı Vondra Bey'i kendi Paris'e gönderip yıllarca eğitim almasını sağlamıştır. Buna karşın ana enstrümanı flüt olan Saffet Atabinen gibi müzikal kabiliyeti yüksek, 1908'de mızıkayı hümayun'un başına geçecek birini sadece 1 yıl için Paris'e göndermiştir. Yurt dışına gönderdiği başka bir kişi yoktur. Viyolonsel çalan Hacı Arif Bey'in oğlu Tamburî Cemil Bey'e de çok değer verdiği, gözde sanatçısı olduğu bilinmektedir. Cemil Bey'den özellikle viyolonsel ile sık sık sevdiği küçük romantik parçaları çalmasını isterdi.[43] 1887 yılında kemancı Vondra Bey Paris'ten döndüğünde, Abdülhamid, sarayda sanatçı onuruna bir davet vermiş ve bu törende hazır bulunmuştur. Toplantıda şehzadelerinden Burhaneddin Efendi (piyano), Abdürrahim Efendi (viyolonsel) ve Tevfik Efendi (keman) küçük bir konser vermişlerdir.[43] Kendi şehzadelerinin de müzik eğitimi, birer müzik aleti çalması için çaba sarf etmiştir.

Her ne kadar Batı müziği kadar pek bir hevesi olmasa da Türk sanat müziğini elden geldiğince koruyup himaye eden son Osmanlı padişahıdır.[43] Hacı Arif Bey'in şarkılarını ve okumasını sevdiği bu yönde oğlu Tamburi Cemil Bey'in Mızıkayı Hümayun'da Viyolonsel Bölümüne yazdırıp yetiştirilmesine ön ayak olduğu bilinmektedir. Zira Arif Bey, onu şehzadeliğinde kucağında taşıyacak kadar hanedana yakın bir müzisyendi. Yılmaz Öztuna bu yakınlığı şöyle anlatmaktadır:

Sık sık Perestu Valide Sultan'la görüşürdü. Fakat padişahın bütün ilgisine rağmen ona her zaman şımarık ve pervasız davranmıştır. Bir keresinde Arif Bey, kendinden şarkı söylemesini isteyen Abdülhamid'e "Sanatta îrade-i Hümayun geçmez" demiş, buna çok canı sıkılan Abdülhamid, onun sarayın bir odasına hapsedilmesini buyurmuştur. 50 gün sonra Mehmet Şadi Bey'in;

Ahteri düşkün garibü aşık-ı avareyim

Padişahım sen dururken ben kime yalvarayım

mısralarıyla bestelediği, Nihavend makamındaki, Ağır Aksak şarkısını, Rif'at Bey vasıtasıyla padişaha dinleten Arif Bey'i Abdülhamid affetmiş ve ona Türk Müziğindeki öneminden dolayı, her zaman gereken saygıyı göstermiştir. İran Şahının, Arif Bey'i İran'a davet etmesi üzerine, Abdülhamid "onun yeri boş kalır" diyerek daveti reddetmiştir. (onu göndermemiştir)[43]

Arif bey'in ömrünün son döneminde Abdülhamid'e ufak bir küskünlüğünün olduğu bilinmektedir.[kaynak belirtilmeli]Diğer önemli himaye ettiği besteciler Dede Efendi'nin torunu muhayyerkürdi makamını ilk defa kullanan Rifat Bey (1820- 1888), İsmail Hakkı Bey'dir (1866-1927). Abdülhamid II döneminin diğer ünlü Türk Müziği bestekarları; Zekai Dede Efendi (1825-1897), Giriftzen Asım Bey (1852-1929), Hacı Faik Bey (1831-1891), Rahmi Bey (1865-1924), Rauf Yekta bey (1871- 1935), Lemi Atlı (1869-1945), Dr. Suphi Ezgi (1869-1962) II. Abdülhamid tarafından önemli resmi görevlere getirilmiştir.[43] Bunun yanında II. Abdülhamid 1876'da Yesarizade Necip Ahmed Paşa'ya Osmanlı İmparatorluğu'nun ilk sözlü ve tahta kaldığı 1876-1909 yılları arası milli marşı olan Hamidiye Marşı'nı besteletmiş, güftesini de Notacı Hacı Emin Bey'e yaptırmıştır.[44]

II. Abdülhamid'in idam cezasını sevmediği açık olmakla birlikte 1876-1908 arası siyasi suçlular dışında toplam 130 adet verilen idam cezasının sadece birinin infaz edilmeyip küreğe çevrildiği 129'unun infaz edildiği görülmektedir.[45] Bu durumda II. Abdülhamid'in siyasi suçlular dışında bir zümrede ceza hafifletmesine girişmediği gözükmektedir. 1896 yılındaki umumi af gibi sıklıkla af çıkarmıştır, fakat bu afları da genelde siyasi suçlular için ilan etmiştir.[46]

Panislamizm düşüncesideğiştir

1897'de 1898'e kadar Kâbe'nin Tevbe Kapısı'na asılan kitabeden bir örnek. II. Abdülhamid'in Osmanlı İmparatorluğu döneminde Mısır'da yapılmıştır. Onun adı Kuran'dan bir ayetin ardından beşinci satıra iliştirilmiştir.[47]

Her ne kadar bu yönde tartışmalar sürse de genel savunulan görüşlerden biri II. Abdülhamid'in, Tanzimat'ın fikirlerinin imparatorluğun farklı halklarını Osmanlıcılık gibi ortak bir kimliğe getiremeyeceğine inancı ile hareket ettiği yönündedir. Bu görüşe göre yeni bir ideolojik bir görüş olarak ümmetçilik (İttihad-ı İslam) yani panislamizm görüşünü II. Abdülhamid benimsemiştir.[47]

1517'den itibaren Osmanlı padişahları ismen halife olduğu için bu gerçeği yaymak istemiş ve Osmanlı Halifeliğini vurgulamıştır. II. Abdülhamid, Osmanlı İmparatorluğu'ndaki büyük etnik çeşitliliği görmüş ve Müslüman halkı birleştirmenin tek yolunun İslam olduğuna inanmıştı. Avrupa güçleri altında yaşayan Müslümanlara tek bir yönetim biçimi altında birleşmelerini söyleyerek panislamizmi teşvik etti. Bunu Arnavut, Boşnak Müslümanlar aracılığıyla Avusturya'ya, Tatarlar ve Kürtler aracılığıyla Rusya'ya, Faslı Müslümanlar aracılığıyla Fransa'ya ve Hint Müslümanları aracılığıyla İngiltere'ye olmak üzere birçok Avrupa ülkesine karşı bunu silah olarak kullanmıştır.

Osmanlı İmparatorluğu'nda yabancıların etkin bir yönetime engel olan ayrıcalıkları kısıtlandı. Saltanatının en sonunda, stratejik olarak önemli İstanbul-Bağdat Demiryolu ve İstanbul-Medine Demiryolu'nun inşasına başlamak için nihayet fon sağladı ve Hac için Mekke'ye seyahati daha verimli hale getirdi. Görevden alındıktan sonra Jön Türkler tarafından her iki demiryolunun da yapımı hızlandırılmış ve tamamlanmıştır. Misyonerler, İslam'ı ve Halife'nin üstünlüğünü vaaz eden uzak ülkelere gönderildi. Panislamizm politikası o dönemi değerlendiren Batılı bazı tarihçilere göre önemli bir başarıydı. Zira Yunan-Osmanlı Savaşı'nda sadece Türkler değil birçok Müslüman halk zaferi kutladı[48] ve Osmanlı zaferini Müslümanların zaferi olarak gördü. Savaştan sonra Müslüman bölgelerde çıkan ayaklanmalar, lokavtlar ve Avrupa'nın sömürgeleştirilmesine karşı çıkan itirazlar gazetelerde yer aldı.[48][49] Öte yandan II. Abdülhamid Batıda Müslüman Arnavutları, güneyde Müslüman Arapları ve doğuda Müslüman Kürtleri devletin sınırları içinde tutmaya çalışmıştır. Bunu ancak aşiretler aracılığıyla yapabileceğini bildiğinden Arnavutlar için "Saray Muhafız Alayları"nı, Arap aşiretler için "Aşiret Mektebi"ni ve Kürt aşiretler için "Hamidiye Alayları"nı kurmuştur.[50] Doğu Anadolu'da bir kısım ümmetçi görünüm altında eğitim vs. yatırımları, aşiretlerden bir kısım kimseleri kendi nüfuzuna alması Kürtler arasında Kürtlerin Babası (Bavê Kurdan) diye anılmasını bile sağladı.[51]

Güney Afrika, Hindistan, Endonezya ve Japonya dahil çeşitli ülkelere İslam'ı yayma adı altında din adamları ve dini kitaplar gönderildi. Güney Afrika'da 1882'de Abdülhamid tarafından inşa ettirilen Nur-ul Hamidiye Camii ve 1905 ile 1906'da buraya iki defa gönderilen istihbaratçı aynı zamanda din adamı Muhammed Ali Efendi[52][53] ve Endonezya'ya gönderilen ve Hollanda'nın sonrasında Açe Sultanlığı'na gizli yardım ettiğinden bahisle geri çağrılmasının istenmesi akabinde geri çağrılan Mehmet Kamil Bey buna örnek verilebilir.[54] Ama panislamizm düşüncesinden ayrı yurt dışına kişiler gonderdiği de olmuştur. Küba'ya, Küba halkı ile ABD-İspanya arasındaki gerilim izlemek üzere Çin görevinden önce Nazım Hikmet'in de dedesi olan Hasan Enver Paşa başkanlığında bir heyeti oraya göndermiş ve raporlar tanzim ettirmiştir. Bu heyetin gönderilme amacı tam olarak belli değildir; iddialara göre Küba 30 yıldır İspanya'ya karşı bağımsızlık savaşı yürütüyordu ve II. Abdülhamid Küba'da iç isyanlar ve sonrasında izlenen politikaların Girit Sorunu'nun çözümünde etkili olabileceği düşüncesi ile bu heyeti göndermiştir. Hasan Enver Paşa, ABD'den izinle İspanya-Amerika Savaşı, Küba cephelerini de ziyaret etmiştir; ancak aynı yıl bir iddiaya göre muhtemelen bir cepheyi ziyarette yaralanmış veya süresi bittiği hastalandığı için ABD'ye geçerek, bir süre de orada bulunduktan sonra oradan Istanbul'a dönerek görevi sona erdirmiştir.[55][56]

II. Abdülhamid İslamcı görüntüsü ve Müslümanların koruyucusu imajını güçlendirmek amacıyla sıklıkla Avrupa'da da güç gösterileri ve İslam sembollerine aykırı piyesleri yasaklattırma uğraşısı da vermiştir. 1741'de Fransız yazar Voltaire (1694-1778) tarafından kaleme alınan ve 1800'lerin sonlarında Paris'te sahneye konan "Muhammed yahut Taassub" isimli, Muhammed'e hakaret içeren eseri durdurmak amaçlı işi siyasi boyuta taşıyacağı yönünde Fransız hükûmetine 1881'de çekilen protesto notaları ile kaldırtılmasının sağlanması, aynı şekilde Henri de Bornier'in 1888'de yazdığı "Muhammed" isimli oyununun 1890'da kaldırılması, İngiltere, ABD vs. ülkelerde gösteriminin engellenmesi[57][58] Bolirci Fabris'in "II. Mehmed" adlı, Fatih Sultan Mehmed'i kötüleyen oyununun değiştirilmesi veya gösterimden kaldırılması için yaptığı çabalar Hint Müslümanlar ve İngiltere'deki Müslümanlardan takdir almasını sağlamıştır.[59] Bu uğurda Fransa'da Osmanlı protesto notasını ciddiye alıp Bornier'in eserini yasaklatan Fransız Cumhurbaşkanı Sadi Carnot'a Mecidiye Nişanı'nı kendisi vermiştir.[60]

II. Abdülhamid'in Müslüman duygularına yaptığı çağrılar, İmparatorluk içindeki yaygın hoşnutsuzluk nedeniyle her zaman çok etkili olmadı. Mesela Orta Doğu'da Kuveyt, Bahreyn gibi Arap emirliklerindeki sorunlar giderilemedi, aksine isyanlar baş gösterdi. Yemen'de de benzer bir durum söz konusu oldu 1870'de isyan çıkan Yemen'de bunun sonrasında II. Abdülhamid döneminde 1911'deki isyan öncesinde 1886, 1895-1897, 1904-1906'de olmak üzere büyük isyanlar görüldü ve bu isyanlar özellikle 1904-1906 Yemen İsyanı güçlükle bastırıldı.[61] Yine başkente daha yakın, orduda ve Müslüman nüfus arasında bir sadakatin varlığı ayrıca bir baskı ve hafiyelik sistemi ile sağlanabilmişti. Bunun yanında II. Abdülhamid'in Said Nursi gibi bazı din adamları ile ters düştüğü,[51] Mısır'da Müslüman Kardeşler'in düşüncelerinin ideologlarından ikisi olan Cemaleddin Efganî'yi İstanbul'a getirip ona bazı İslam ile ilgili raporlar düzenlettirse de panislamizm konusunda benzer düşüncelerine karşın göz hapsinde tutturduğu ölümüne kadar İstanbul'dan ayrılmasına izin vermediği ve haberleşmesine sınırlamalar getirdiği, Muhammed Abduh ile aralarında sorunlar olduğu bilinmektedir. Ayrıca panislamist görüşü savunan o dönemin gazetecisi Mizancı Murad ile de sorunları bulunmaktadır.[62]

Osmanlı Türkçesinde yaşanan sorunlar sebebiyle Arap harfleri yerine Latin harflerinin kullanımı konusunda da ciddi tartışmalar yaşandığı, II. Abdülhamid'in bu konuda şahsen bir çalışma başlatıp ancak gelebilecek tepkilerden çekinilmesi neticesinde bu çalışmalardan vazgeçtiği, Osmanlı Türkçesinde yazı dilince Arapça ve Farsça halkın anlamasını zorlaştıran kelimeler yerine Türkçe kelimelerin kullanılması yönünde talimatlar gönderdiği de bilinmektedir.[63][64][65][66] Bunun yanında medreseler yerine modern eğitim kurumlarında eğitimi desteklemiş ve bu yönde okullar açmış, müfredatlarının modernleşmesine gayret göstermiştir. Yine tarihçi Metin Hülagü, kendisinin muhafazakar bir çizgisi de olsa açık saçık bile olsa operet ve tiyatroları dinleyip ilgi gösterdiğini ve yine Alman Kayzeri II. Wilhelm'in İstanbul ziyareti sırasında kendisini ve eşini karşılayıp, eşinin koluna girip ayrı bir arabaya birlikte oturup, ilgili yere gidene kadar sohbet edecek kadar siyasi ve diplomatik ama o günkü beklenen muhafazakarlık anlayışının dışında bir harekette bulunduğunu bu yönden modernlik ve açık fikirliliğinin söz konusu olduğundan söz etmektedir.[67]

II. Abdülhamid pek çok kritik görev ve mevkiye ve kendi özel işlerine Müslümanlardan çok Hristiyan Rum (örn. Agop Kazazyan Paşa - Maliye Nazırı; Aleksandır Karatodori Paşa - Hariciye Nazırı, Bayındırlık Nazırı) ve Ermeni (örn. Artin Dadyan Paşa - Hariciye Nazırı), hatta İtalyanları (örn. Raimondo D'Aronco - saray mimarı), Bulgarları hatta Musevileri (Sami Günzberg - şahsi diş hekimi) atadığı da bilinmektedir.[68]

Projeleri ve icraatlarıdeğiştir

Sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerdeğiştir

II. Abdülhamid'in padişahlığı döneminde sosyal, kültürel ve ekonomik gelişmelerden bazıları şunlardı:

  1. Mülkiye (Siyasal Bilgiler), Fakülte düzeyine getirilerek açıldı.
  2. Memurlara sicil tutulmaya başlandı.
  3. Eski Eserler Müzesi açıldı.
  4. Hukuk Fakültesi açıldı.
  5. Divan-ı Muhasebat (Sayıştay) kuruldu.
  6. Güzel Sanatlar Fakültesi açıldı.
  7. Hamidiye Ticaret Mekteb-i Alisi günümüzdeki adıyla İstanbul İktisadi ve Ticari İlimler Akademisi açıldı.
  8. Yüksek Mühendislik Fakültesi açıldı.
  9. Dârülmuallimât (Kız Öğretmen Okulu) açıldı.
  10. Terkos Suyu hizmete girdi.
  11. Bütün yurtta İdadiler (Lise) açılmaya başlandı.
  12. Ziraat Bankası kuruldu.
  13. Bursa'da İpekhane açıldı.
  14. Halkalı Ziraat ve Veterinerlik Fakülteleri (Halkalı Ziraat ve Baytar Mekteb-i Âlisi) açıldı.
  15. Bursa Demiryolu hizmete girdi.
  16. Aşiret Okulu açıldı.
  17. Bütün yurtta Rüşdiyeler (Ortaokul) açılmaya başlandı.
  18. Kudüs Demiryolu hizmete girdi.
  19. Ankara Demiryolu hizmete girdi.
  20. Hamidiye Kâğıt Fabrikası kuruldu.[69][70]
  21. Kadıköy Gazhanesi kuruldu.
  22. Beyrut'ta liman ve rıhtım inşa edildi.
  23. Osmanlı Sigorta Şirketi (Osmanlı Umum Sigorta Şirketi)[71] kuruldu.
  24. Kadıköy Su Tesisatı hizmete girdi.
  25. Selanik-Manastır Demiryolu hizmete girdi.
  26. Şam Demiryolu hizmete girdi.
  27. Eskişehir-Kütahya Demiryolu hizmete girdi.
  28. Galata Rıhtımı inşa edildi.
  29. Beyrut Demiryolu hizmete girdi.
  30. Darülaceze (Kimsesizler yurdu) hizmete girdi.
  31. Mum Fabrikası kuruldu.
  32. Afyon-Konya Demiryolu hizmete girdi.
  33. Sakız Adası'nda Liman ve Rıhtım inşa edildi.
  34. İstanbul-Selanik Demiryolu hizmete girdi.
  35. Tuna Nehri'nde Demirkapı Kanalı açıldı.
  36. Şam-Halep Demiryolu hizmete girdi.
  37. Şişli Etfal Hastanesi hizmete girdi.
  38. Hicaz Telgraf hattı kuruldu.
  39. Hama Demiryolu hizmete girdi.
  40. Basra-Hindistan Telgraf hattı Beyoğlu'na bağlandı.
  41. Hamidiye Suyu hizmete girdi.
  42. Selanik'te Liman ve Rıhtım inşa edildi.
  43. Haydarpaşa Liman ve Rıhtımı inşa edildi.
  44. Maden Fakültesi açıldı.
  45. Şam Tıp Fakültesi açıldı.
  46. Haydarpaşa Askeri Tıp Fakültesi açıldı.
  47. Trablus-Bingazi Telgraf hattı kuruldu.
  48. Konya Ereğlisi'nde demiryolu hizmete girdi.
  49. Trablus Telsiz İstasyonu kuruldu.
  50. Bütün yurtta Telsiz İstasyonları kuruldu.
  51. Medine Telgraf Hattı kuruldu.
  52. Şam'da Elektrikli tramvay hizmete girdi.
  53. Hicaz Demiryolu hizmete girdi. 27 Ağustos'ta İstanbul'dan kalkan tren, 3 gün sonra Medine'ye ulaştı.
  54. İlk rakı fabrikası Tekirdağ yolu üzerinde Umurca çiftliğinde açıldı.[72][73]
  55. İlk bira fabrikası Bomonti açıldı.[74]

Ailesideğiştir

Eşleri

Kızı Ayşe Sultan'a göre, babası II. Abdülhamid'in 13 eşi olmuştur.[75] Bazı kaynaklara göre ise, bu sayı 16'dır.[76]

II. Abdülhamid'in aile soyağacı
Kadın Efendileri
  1. Nâzikedâ Kadınefendi: Başkadınefendi
  2. Bedrifelek Kadınefendi: İkinci Kadınefendi
  3. Safinaz Nurefzun: İkinci Kadınefendi
  4. Bidâr Kadınefendi: İkinci Kadınefendi
  5. Dilpesend Kadınefendi: Üçüncü Kadınefendi
  6. Mezîde Mestan: Üçüncü Kadınefendi
  7. Emsalinur Kadınefendi: Üçüncü Kadın Efendi
  8. Müşfika Kadınefendi: Dördüncü Kadınefendi
İkballeri
  1. Sazkâr Hanım: Baş İkbal
  2. Peyveste Hanım: İkinci İkbal
  3. Fatma Pesend Hanım: Üçüncü İkbal
  4. Behice Hanım: Dördüncü İkbal
  5. Saliha Naciye Hanım: Dördüncü İkbal
Gözdeler
  1. Dürdane Hanım: Baş Gözde
  2. Calibos(Caliboz) Hanım
  3. Simperver(Nazlıyâr) Hanım
  4. Nevcedid Hanım
  5. Bergüzar
  6. Levandit
  7. Ebru
  8. Sermelek
Erkek çocukları
  1. Mehmed Selim Efendi, Bedr-i Felek Kadın Efendi'nin oğlu
  2. Ahmed Nuri Efendi
  3. Mehmed Abdülkadir Efendi
  4. Mehmed Burhaneddin Efendi
  5. Abdürrahim Hayri Efendi, Peyveste Hanımefendi'nin oğlu
  6. Ahmed Nureddin Efendi
  7. Mehmed Nureddin Efendi (22 Haziran 1901 veya 1900- 1903)[77] Kendisi aynı zamanda II. Abdülhamid'in oğlu şehzade Ahmed Nureddin Efendi'nin de ikiz kardeşidir.[78] Onun da annesi, aslen Gürcistan'dan olan Behice Hanım'dır. İkiz kardeşi Ahmed Nureddin Efendi'den birkaç dakika küçüktür. İkiz kardeşinden ayırt etmek için birine kırmızı, diğerine mavi kurdele bağlandı.[79] Ancak ikiz kardeşi Ahmed Nureddin Efendi 1945 yılına kadar yaşarken; Mehmed Bedreddin Efendi ise henüz bebekken 2 yaşında 1903'te menenjit hastalığından vefat etmiş ve Yahya Efendi'nin mezarlığına defnedilmiştir.[79] Kardeşi Ahmed Nureddin Efendi, onun adını anısını yaşatmak için ismini kendi oğluna vermiş, ancak o da daha henüz bebekken Paris'te ölmüştür.
  8. Mehmed Abid Efendi, Saliha Naciye Hanımefendi'nin oğlu
Kız çocukları
  1. Ulviye Sultan
  2. Zekiye Sultan
  3. Naime Sultan
  4. Naile Sultan
  5. Şadiye Sultan
  6. Ayşe Sultan
  7. Refia Sultan
  8. Hatice Sultan - (10 Temmuz 1897, Yıldız Sarayı, İstanbul - 14 Şubat 1898), annesi Fatma Pesend Hanımefendi'ydi. 7 aylıkken difteriden ölmüş, Yahya Efendi Türbesi'nde defnedilmiştir. Abdülhamid, kızının ölümünden duyduğu üzüntüden dolayı hatırasına Hamidiye Etfal Hastanesini (günümüzdeki Şişli Etfal Hastanesi) yaptırmıştır.
  9. Aliye Sultan (y.1900). Bebekken ölmüştür.
  10. Cemile Sultan (y.1900). Bebekken ölmüştür.
  11. Samiye Sultan
  12. Saliha Sultan

Servetideğiştir

II. Abdülhamid şehzadeliğinden beri, tıpkı Abdülaziz ve V. Murad gibi borsa oyunlarına son derece meraklıydı. Ancak bu padişahlar içinde servetini katlayan tek kişi II. Abdülhamid olmuştur. Kendisi 9.000 altınlık almakta olduğu harcırahını katlamakla kalmamış tahta çıkışı anında o zamanki Osmanlı parasıyla 60.000 lira tutan harcamaları bizzat kendi cebinden ödemiştir. Taht sırasında 100.000 altın servetinin olduğundan bahsedilmektedir. Rum asılı Yunan vatandaşı Banker Yorgo Zarifi, tahta çıktıktan sonra ise oğlu Leonidas Zarifi, Abdülhamid'in parasını şehzadeliğinden değerlendirenler arasındaydı.[80] Kazandığı paralarla altın tahvil almış hatta Anadolu Şimendifer ve Selanik Limanı'ndan bile tahvil alarak kâra ortak olmuştur.

Büyük çiftliklere sahipti. Boya, koyun ve buğday ticareti ile de uğraşmaktadır.[80][81] Faize parasını yatırdığı, karşı işlerde parasını kullandığı baş mabeycisinin tuttuğu anılarında da belirtilmektedir.[82] Osmanlı maliyesinde padişahların mülkleri ile ilgilenen Hazîne-i Hâssa Nezâreti denen bir nezaret bulunuyordu. Hazine-i Hassa, şehzadelik senelerinde mal edinmeye ve tasarrufa meraklı olduğu bilinen Abdülhamid'in 1876'da tahta geçmesinin ardından şekil değiştirmeye başladı. "Emlâk-i Şahâne" denen ve tek bir kişiye değil, hanedana ait olan gayrimenkullerin çoğu Hazine-i Hassa'ya devredildi ve tapuları Sultan Abdülhamid'in adına çıkartıldı.[83] Abdülhamid'in babası Abdülmecid de dahil hiçbir Osmanlı padişahı "Hazine-i Hassa", "Emlak-i Şahane", "Emlak-i Hümayun" gibi adlarla muhasebeleştirilen taşınmazlardan elde edilen gelirleri kendi mülkiyetine almayı düşünmemiş doğrudan hazineye devretmiştir. Abdülmecid kendi parasıyla satın aldığı Resülayn Çiftliği'nin tapusunu bile hazineye kalsın diye üzerine almamıştır aynı şekilde Abdülhamid'in kardeşi Vahdettin'in mülkiyetinde bir handan başka taşınmazı yoktur. Buna karşın II. Abdülhamid tahta geçtiğinde Hazine-i Hassa'nın başına Agop, Ohannes ve Mihail Portakal paşaları sırası ile koymakla kalmamış İmparatorluk'un hemen her köşesindeki sahipsiz araziler, çiftlikler ve gelir getiren daha birçok yer fermanlarla bu özel hazinenin mülkiyetine geçirilip, bir kısmının tapuları da yine Sultan Abdülhamid'in adına çıkartılmıştır.[83] Hatta bununla da yetinilmeyerek babası Abdülmecid'in hazineye devrettiği Resülayn Çiftliği ve diğer taşınmazların tapusunun bile kendi üzerine alındığı iddia edilmekte ve bazı kimselerce kardeş hakkını mirasta ihlal, zimmete mal geçirmekle de suçlanmaktadır.[84][85]

1903 yılında II. Abdülhamid'in dünyanın en zengin 3. kişisi olduğu Mehmet Metin Hülagü gibi bazı tarihçilerce iddia edilmekte ve Deutsche Bank of Berlin, Reichsbank; İngilizlerin The Bank of England; Amerikalıların New York Bank ile Fransa'da bilinmeyen bir bankada 250 milyon dolara yakın servetinin olduğu,[33] Türkiye ve Osmanlı toprakları üzerinde kurşun madenlerinden çiftliklere ve Anadolu'da pek çok gayrimenkulün tapusunun sahiplerinden olduğu söylenmektedir.[kimin tarafından?][kaynak belirtilmeli] Şensözen, II. Abdülhamid'in sahip olduğu tapuların 11.000 olduğunu iddia ederken[84] Hülagü ise yaklaşık taşınmaz malvarlığını şu sözlerle belirtmektedir:

...Abdülhamid'in Anadolu'da 2 bin 300'den fazla taşınmaz kaydı mevcut. Bu taşınmazların 1 milyon 250 bin dekarı halen II. Abdülhamid'in üzerinde kayıtlı bulunuyor. Balkanlar'da 4 bin 280 taşınmaz kaydı söz konusu. Bu taşınmazların 220 bin dekarı halen II. Abdülhamid'in üzerinde gözüküyor. 560 bin dekar ise Balkan ülkelerinin hazinesine kayıtlı. Suriye'de 390, Lübnan'da 333, Filistin'de 223, Irak'ta 83, Arabistan'da 60, İsrail'de 10, Libya'da da 8 olmak üzere toplam bin 107 kayıt söz konusu. Bu kayıtlardan 3 milyon 482 bin dekarı halen II. Abdülhamid adına kayıtlı. Kadıköy Rıhtımı aslında II. Abdülhamid'in kişisel malı. Alemdağ Ormanları, Hekimbaşı, Beykoz, Kurbağalı Dere'de çiftlikler ile Beşiktaş ve Tophane'de dükkanları da var. Selanik'in yarısından fazlası Abdülhamid'in kişisel mal varlığı... Yalova, Yenişehir, Aydın'ın yanı sıra Kudüs, Halep, Hama, Humus, Basra, Erbil, Kerkük, Dicle, Amara, Bağdat, Medine'de çok sayıda arazi ve çiftlik ile İzmit Köy Ormanları, Selanik Beyaz Kule, Arnavutluk Yanya, Vardar Ovası'nın büyük kısmı II. Abdülhamid'in kişisel mal varlıkları arasında...

Prof Dr. Mehmet Metin Hülagü[33]

Bununla birlikte Metin Hülagü II. Abdülhamid'in, özellikle yurt dışındaki arazileri petrol stratejisinden dolayı satın aldığı, bu topraklar işgal edilse bile, şahsi malların gasp edilemeyeceğini göz önüne alarak birçok arazi ve taşınmazı kendi mülkü haline getirip işgalden kurtarmaya çalıştığı iddiasındadır.[33] Mustafa Armağan da bu görüştedir. Buna karşın Şensözen, Soner Yalçın gibi bir kısım gazeteci, araştırmacı ve tarihçiler ise aksi görüştedirler. Kendisinin kardeş payını vermeme, kardeşlerinin elinden mirası almaya çalışma, devletten ve halktan mal kaçırma yaptığı gibi zımni veya doğrudan iddialarda bulunmaktadır.[80]

II. Meşrutiyet'in ilanı akabinde 8 Eylül 1908'de II. Abdülhamid elindeki bir kısım mal ve gelirlerini devlet hazinesine devretti. 31 Mart Olayı sonrasında II. Abdülhamid'in tapuya kayıtlı mallarının çok büyük bir kısmı ise İttihat ve Terakki liderleri ile gelen hükûmetçe devlet hazinesine geçirildi. Ancak Sultan Vahdettin 8 Mart 1920'de çıkardığı bir kararnameyle bu malları tekrar Hazine-i Hassa'ya iade etti. Böylece II. Abdülhamid'in ailesine miras hakkı doğmuş gibi gözükse de işgal güçleri ile Osmanlı Devleti arasında imzalanan Sevr Antlaşması'nın 240. maddesi ile bu mallara el koyulacağını belirtmiştir. Ancak Osmanlı İmparatorluğu'nun imzaladığı bu anlaşmayı Türkiye Cumhuriyeti kabul etmemiş neticede Kurtuluş Savaşı'nın kazanılması akabinde anlaşma yürürlüğe girmemiştir.[80] Bu sebeple gerek yurt içi ve gerekse yurt dışında pek çok dava mirasçılarca açılmış ancak bu zamana kadar mirasçıların çoğu bir başarı elde edememiştir.[80][83]

1930'da ABD'deki bazı basın organlarında, dokuz dul eşi ve on üç çocuğuna, beş yıl süren bir davanın ardından mülkünden 50 milyon ABD doları verildiği, mülkünün 1.5 milyar ABD doları değerinde olduğu iddia edilmiştir.[86]

1908'de II. Abdülhamid adına yurtdışına kaçırıldığı iddia olunan Hooker Zümrüt Broşu

Abdülhamid'in servet tartışmasının bir konusu da koleksiyonunu yaptığı mücevheratlardı. Zira, kendinin gerek satın alarak gerekse çeşitli yöntemlerle elde ettiği paha biçilmez bir mücevherat koleksiyonu vardı.[36][87] Bu koleksiyondaki, Hooker Zümrüt Broşu gibi bazı broşların 1908'de II. Abdülhamid adına yurt dışında Paris'e kaçırıldığı da iddia edilmektedir. Sultan'ın bunu olası bir darbeden dolayı mücevherlerin satışından elde edilen gelirin, bir devrim olursa sürgünde rahat bir hayata kaçmasına izin vereceğini umuduyla yapmasına karşın, mücevherlerin Salomon ya da Selim Habib adlı bir tüccara satışından elde edilen paranın Jön Türk Devrimi'nin ardından gelen hükûmete düştüğü, 1911'de Habib'in, II. Abdülhamid'den aldığı mücevherleri borç geri ödemelerini karşılamak için açık artırmaya çıkardığı iddia edilmektedir.[88]

Bunun yanında Yıldız Yağması olarak bilinen olayda Hareket Ordusunun bazı er ve subaylarının disiplinsizlik göstererek Yıldız Sarayı'na hatta hareme bile yönelerek yağmalama eylemlerinde bulunduğu ve bu yağmalama sırasında bir çanta dolusu olabileceği iddia olunan bazı mücevherlerin değerli malların alındığı ve bu kişilerce satılmış olabileceği veya bu çantanın saklanıp 1911 yılındaki bir müzayededeki satıma konu olduğu iddialar arasındadır.[kaynak belirtilmeli]

II. Abdülhamid'i sahip olduğu mücevherlerin bir kısmı Osmanlı İmparatorluğu tarafından 1911 yılında Libya'ya çıkarma yapan İtalyanlara karşı askerlerin savunmasına destek amaçlı ve donanmaya yeni gemi alabilmek için Osmanlı maliyesine para bulmak için satılmak istendi. Sultan'ın mücevherlerinin Paris'te meşhur bir müzayede şirketi tarafından açık arttırma ile satışa çıkartılması kararlaştırıldı ve bu amaçla bir çanta mücevher devlet tarafında Paris'e yollandı. Fransa'da mücevher uzmanı Robert Linzeler'e satış için Osmanlı hükûmeti tarafından yetki verildi. Mücevherlerin sigortalanması, teşhiri, basına yapılan reklam ilanları ve katalog basımı masrafları Linzeler'e ait olacak, satış yapıldıktan sonra toplanan paranın %3'ünü Linzeler alacak, toplanan para komisyon kesildikten sonra Paris Osmanlı Bankasına yatırılacak ve buradan da Osmanlı hazinesine para girecekti. Açık arttırma 27 Kasım - 11 Aralık 1911 tarihleri arasında gerçekleşti,[36] içlerinde "Doğu'nun Yıldızı" mücevherinin de olduğu parçaların hepsi satıldı. Satış sonrası toplanan para yaklaşık 7 milyon franktır ancak para bankaya yatırılmadı ve Fransız mücevher uzmanı Robert Linzeler parayı zimmetine geçirdi. Bu para geri alınamadı.[87][89][90][91] II. Abdülhamid'e ait mücevherler ise 1960'larda bile müzayede salonlarında gezdi[92] ve günümüzde Avrupa'da zenginlerin elinde gezmektedir.[93]

Popüler kültürdeki yerideğiştir

Adına yapılmış mimari eserlerdeğiştir

Hakkındaki kitap, makale ve tiyatro eserlerideğiştir

  • Necip Fazıl Kısakürek'in II. Abdülhamid Han adlı bir tiyatro eseri, ilaveten Ulu Hakan II. Abdülhamid Han adlı bir kitabı bulunmaktadır.
  • Okay Tiryakioğlu'nun Abdülhamid adlı bir eseri bulunmaktadır.
  • Necmettin Alkan, Karikatürlerle Sultan II. Abdülhamid Propaganda ve Gerçek Arasında Bir Padişah (2018) adlı kitabı vardır.
  • Mustafa Armağan'ın Abdülhamid'in Kurtlarla Dansı adlı üç ciltlik bir eseri bulunmaktadır.
  • Orhan Koloğlu'nun Abdülhamit Gerçeği,Abdülhamit ve Masonlar bunun yanında Avrupa'nın Kıskacında Abdülhamit adlı 3 kitabı bulunmaktadır.
  • Yavuz Bahadıroğlu'nun Kudretli Sultan II. Abdülhamid Han (Sultan-ı Cihan II. Abdülhamid Han) adlı kitabı bulunmaktadır.
  • Kadir Mısıroğlu'nun Sultan Abdülhamid Han-Bir Mazlum Padişah isimli kitabı bulunmaktadır.
  • Mustafa Müftüoğlu'nun Her Yönüyle Sultan Abdülhamid ve bu kitabın 2 cilt halinde tıpkı basımı Tarihin Hükmü Abdülhamid Kızıl Sultan mı? (Sena Neşriyat (1989)) adlı kitapları vardır.
  • Ahmet Şimşirgil'in Osmanlı tarihini kendi görüşü ile yansıtan 11 ciltlik Kayı adlı eserinin 10. cildi - Kayı 10: II. Abdülhamid Han adı ile (Timaş Yayınları-2018) kendisine ayrılmıştır.
  • Hüseyin Tekinoğlu'nun 2. Abdülhamid Han'ın Yönetim ve Liderlik Sırları (Kum Saati Yayınları-2015) isimli bir kitabı vardır.
  • Tahsin Paşa'nın 2. Abdülhamid - Yıldız Hatıraları isimli bir anı ve hatıra kitabı vardır.
  • François Georgeon'un Sultan Abdülhamid (Çeviren: Ali Berktay-İletişim Yayınları) adlı bir kitabı vardır.
  • Şadiye Osmanoğlu'nun Babam Abdülhamid, Saray ve Sürgün Yılları adlı bir kitabı vardır.
  • Cevdet Kudret'in Abdülhamid Döneminde Sansür isimli (1977), 2 ciltlik eseri vardır.
  • Süleyman Kani İrtem'in, Abdülhamit Döneminde Hafiyelik ve Sansür, isimli bir eseri vardır.

Bunun yanında Sinan Meydan, İlber Ortaylı gibi pek çok tarihçinin, araştırmacının veya gazetecinin onu hem ağır şekilde eleştiren, hem övgülere mazhar kılan hem de yeren pek çok lehine veya aleyhine makaleleri ve eserleri vardır.

Hakkındaki film, dizi ve belgesellerdeğiştir

  • Gazi Kadın/Nene Hatun (1973) filminde Ali Poyrazoğlu tarafından canlandırıldı.[95]
  • Ferzan Özpetek'in yönettiği, 1999 yapımı Harem Suare filmi II. Abdülhamid'in son dönemlerini anlatmaktadır. Sultanı Haluk Bilginer oynamıştır.[96]
  • Abdülhamid Düşerken (2002) filminde Çetin Öner tarafından canlandırıldı.[97]
  • II. Abdülhamid'in Sultan Hasan olarak geçtiği ve Ömer Şerif tarafından canlandırıldığı, 1986 tarihli bir televizyon yapımı bulunmaktadır.
  • atv'de yayınlanan Elveda Rumeli isimli TV dizisinde Tuna Orhan tarafından canlandırılmıştır.
  • TRT yapımı 7 bölümden oluşan II. Abdülhamid belgeseli vardır. Abdülhamid'in tahta çıkışından, tahttan indirilmesine ve ölümüne kadar geçen süredeki sosyal ve siyasi gelişmeleri anlatmaktadır. Yapımcılığını Abdurrahman Demirel, yönetmenliğini Salih Özderya üstlenmiştir.[98]
  • TRT'de yayınlanan Çırağan Baskını adlı dizide Burç Kümbetlioğlu tarafından canlandırılmıştır.
  • TRT'nin 2014'te yayın hayatına başlayan Filinta dizisinin 2. sezonundaki yeni padişahı Hakan Kurtaş canlandırdı.[99]
  • TRT 1'de 24 Şubat 2017'den 4 Haziran 2021'e kadar toplam 154 bölüm ekranda olan Payitaht: Abdülhamid dizisinde Bülent İnal tarafından canlandırılmıştır.

Diğerlerideğiştir

  • Abdülhamid Han sondaj gemisine adı verilmiştir.
  • Balkan Savaşı'nda yararlılıklar gösteren ve Cumhuriyet döneminde 1947'ye kadar hizmette bulunan Hamidiye zırhlısına II. Abdülhamid'e ithafen önce Abdülhamid kruvazörü, sonrasında ise bu ad verilmiştir.

Hakkındaki görüşlerdeğiştir

1896 yılında Punch dergisinin yayımladığı karikatür. Sultan II. Abdülhamid, dünyanın büyük güçleri olan Rusya, Fransa ve İngiltere'nin Osmanlı'yı bir şirkete dönüştürmeye karar vermelerine dair bir broşüre bakıyor. Karikatür, Osmanlı'nın Avrupalı güçlerin oyuncağı hâline geldiğini anlatmaktadır.
Bulgaristan bağımsızlığını ilan etmiş ve Avusturya-Macaristan Bosna Hersek'i hukuken ilhak etmişken II. Abdülhamid'in çaresizce bakışını tasvir eden Le Petit Journal kapağı (1908)
Hasta yatağında Osmanlı'yı temsil eden II. Abdülhamid karikatürü, kapıda büyük güçler beklemekte
Mehmet Akif Ersoy istibdat dönemini şu dizelere döktüğü şiirle eleştirmektedir:
...Memleket şöyle fenâ, böyle müzepzep işler / Ah o Yıldız'daki baykuş ölüvermezse eğer, / Çoktan beridir vardı benim bir derdim: Gideyim, zalimi ikaz edeyim, isterdim./O, bizim cami uzaktır, gelemez, mani ne? / Giderim ben diyerek vardım onun cami'ine /Kafes ardında hanımlar gibi saklıydı Hamid / Koca Şevketli! Hakikat bunu etmezdim ümid! / Belki kırk elli bin askerle sarılmış Yıldız; o silahşörler, o al fesli herifler sayısız /Neye malolmada seyret, herifin bir namazı/Sade altmış bin adam kaldı namazsız en azı! / Hele tebziri aşan masrafı, dersen sorma...

M.Akif Ersoy, Safahat 6. kitap Asım[100]

Özellikle Ermeni isyanlarını bastırırken kullandığı yöntemler nedeniyle Batılı tarihçiler ve muhalifleri tarafından "Kızıl Sultan" diye anılmıştır.[101] Yine bir kısım yerli tarihçiler onu sansür, donanmadaki hataları, özgürlükleri sınırlayıcı istibdat hükümleri, jurnalciliğe destek vermesi, I. Meşrutiyet sırasında meclisi kapatması, Mithad Paşa'yı sürgüne göndermesi, 93 Harbi'nde yanlış sevk ve idaresi, toprak kayıpları gibi nedenlerle eleştirirken[102] diğer taraftan onu savunan taraftarları onu "ulu hakan" gibi yüceltici lakaplarla anarlar.[102] Bu konuda II. Abdülhamid yanında görüş ortaya koyan yazarlardan biri Necip Fazıl Kısakürek'tir. II. Abdülhamid için "Abdülhamid Han" adlı tiyatro eseri yazmıştır. 1965 yılında "Ulu Hakan II. Abdülhamid Han" adlı kitap çıkarmıştır. Bu eserde II. Abdülhamid ülkesi için uğraşan, çalışan, göreve gelir gelmez saray harcamalarını düşüren, sultanların yalnız değil ailesiyle yemek yemesini sağlayan, son derece yumuşak karakterli, sabırlı ama çevresi hainlerle dolu, bunlarla mücadele eden başarılar kazanan ama onların kurbanı olan bir karakter olarak gösterilmektedir. Esere göre kendisinin elinde Selanik'ten yürüyen hareket ordusunun üzerine kendi Hassa Kuvvetleri ile yürüme imkanı varken kan dökülmesin diye bunu bile yapmamıştır.[103]

Kitabın önsözü "...her Büyük Doğu'cu bilir: İkinci Abdülhamid, Türk'ün özü ve temel varlığı yönünden hakkı belli başlı bir zümrece gasbedilmiş muazzam bir kurtarıcılık hüviyetidir, ve işte bütün dâva, erdirici mesele, Abdülhamîd'den ziyade bu zümreyi, içyüzüyle, membaı ve mansabıyla her türlü metod ve planıyla tanımaktır. Dâva ve mesele, koca bir tarih ve büyük bir insan hakkına yol açmak gayesinden ibarettir; ve bu hakka yol açmaya savaşanların hiç biri zerre miktarı sultancı ve saltanatçı olamaz" sözleri ile başlayıp "….Türk tarihi ve sahte inkılaplar bilmecesinin anahtar şahsiyeti, Yahudi ve (jön türk) elinde asliyetsizlık ve köksüzlük hareketinin kurbanı Ulu hakan İkinci Abdülhamid hân, dedesi İkinci Mahmud'un yanında, bir gün bu bilmeceyi çözecek nesilleri beklemektedir. Abdülhamid'i anlamak her şeyi anlamak olacaktır" sözleriyle bitmektedir.[104] Bu kitabın çıkışı akabinde bu defa II. Abdülhamid aleyhinde yer alan bir başka yazar Falih Rıfkı Atay "Ulu" adlı bir gazete makalesi ile çıkan kitaba şu sözlerle sert şekilde muhalefet eder: "...Bir padişah ki budalaca kuruntu yüzünden, yirminci yüzyılda; İstanbul'a elektrik sokmaz. Telefon getirtmez. Askere manevra fişeği ile de ateş talimi yaptırmaz. Donanmayı, eğer denize açılırsa, toplarını Yıldız'a çevirip vurabilir diye, ön köprü ile bağlı Haliç'te çürütür. Bir padişah ki okullarda edebiyat dersi okutmaz. Kuru övme dışında tarih dersi verdirmez. Aşk şiirini ve romanını bile yasak eder. Kendi adıdır diye bir sabah uyanıp bütün kısa "a"lı Hamidleri uzun "a"lı Hâmid'e ve veliahdının adıdır diye bütün Reşad adlarını Neşet'e değiştirtir. Otuz üç yıl böyle bir padişahın hükmü altında çöküp giden memlekette 1965'te onu "ulu hakan" diye ananları deneme tavşanı gibi kullanılmak üzere akıl hastanesine yollamaz da ne yaparsınız?..."[105]

Önceleri İttihat ve Terakki Fırkası içinde Abdülhamid'e karşı olan filozof Rıza Tevfik Bölükbaşı "Sultan Abdülhamid Han'ın Ruhaniyetinden İstimdat" ve Süleyman Nazif, sonradan duymuş oldukları pişmanlıklarını şiirleri ile dile getirmişlerdir.[106] Kızıl Sultan (Le Sultan Rouge) iddiası, Albert Vandal adlı bir Fransız yazar tarafından ortaya atılmıştı. Atılış sebebi, Abdülhamid'in Ermeni isyanlarını bastırtmış olmasıdır. Başta İngilizler ve Fransızlar olmak üzere Ruslar tarafından Avrupa kamuoyunda Abdülhamid'in kan dökücü, zalim bir padişah olduğu yazıldı ve karikatürler çizilmiştir.[107]

Emre Kongar, Abdülhamid döneminde yakılan kitapları listelediği yazısında, "bu sansürün arkasında 'ideolojik bir toplum mühendisliği' amacıyla, din, siyaset, tarih ve edebiyat kitaplarını da kapsayan biçimde yapılan 'düşünce yasaklamaları' ve 'toplumsal manipülasyon' vardır" ifadelerini kullanmaktadır.[108]

İlber Ortaylı, II. Abdülhamid'i özellikle sansür konusunda eleştirmektedir. Ortaylı'ya göre Abdülhamid'in en büyük hatalarından biri donanmadaki hatalarından biri basına uyguladığı sansürdür. Ortaylı'ya göre "...Zaman zaman kendinin de şikâyet ettiği bu kurum, Abdülhamid Han'dan sonra idareyi alan genç kuşağın siyasal bilgisizliğinin başlıca nedenlerinden biridir. Çünkü İmparatorluk'ta gayri Türk milletler bir şekilde yazdılar, okudular, dışarıda basılıp gönderilen gazetelerle yetiştiler. Türklerin okuyacağı doğru dürüst hür gazete bile yoktu..."[109] Yine Ortaylı'ya göre:"... Sansür, dışarıdaki ve içerideki Türk basınına karşı etkili biçimde uygulanıyordu. Doğa bilimleri, felsefe ve filolojide, coğrafyada atılım yapan Osmanlı biliminin, sosyal bilimlerde yerinde saymasında sansürün de payı vardı. İmparatorluk'un genç nesli politik anlayış yönünden dünyanın gerisinde kalmıştı. İstanbul'da ortaoyunu hatta Karagöz'e kadar sansür ve hafiyeliğin etkisi vardı. Ama İstanbul dışına çıkıldığında bu tedbirler zayıflıyordu. Selanik'in aydınları İstanbul'dakinden daha çok nefes alıyordu ama İstanbul boğuluyordu..."[110]

Ortaylı'nın diğer bir eleştirisi de donanmanın geri bırakılması üzerinedir. Balkan Savaşları'nda Yunanlıların Averof gemisi ile başa çıkılamamasının nedenini Ortaylı II. Abdülhamid'in donanmayı ihmaline bağlamaktadır. 1. Ordu haricinde diğer askeri birlikler ve memurların düzensiz olarak ödenebilen bir sisteme oturtulamayan maaşları, renkli dış politikaya karşın hantal bürokrasi diğer bir eleştiri konusudur.[110] Ancak Ortaylı II. Abdülhamid'in eğitim, sağlık alanındaki reformlarını övmekte, tarafları birbirine oynatan başarılı bir diplomat olup Anadolu, İslam dünyasında genelde sevildiğini, savaşlardan bunalan halkı bir sulh dönemine soktuğunu, Düyun-ı Umumiye'yi kendisi kursa da çaresizliğinden kurduğunu belirtmektedir. Yine Ortaylı'ya göre "II. Abdülhamid, I. Abdülhamid devrinde yaşasa çok daha başka şeyler olabilirdi... O gecikmiş bir Sultan Mahmut Han" şeklinde tanımlamada bulunmaktadır.[109] Ortaylı başka bir yazısında II. Abdülhamid'in ilginç bir kişilik olup, diplomasiyi sevdiğini, öğrendiğini ve dış dünyada takdir gördüğünü, gençliğinden beri borsa ve bankacılık manevralarını iyi öğrendiğini, "Birinci Cihan Harbi boyunca onun diplomasi bilgisi ve taktiklerini İttihat ve Terakki erkânın dinlemekte fayda gördüğünü"[111] Kadınların cenazesinde "Bizi refah içinde yaşatan padişahım, bizleri bırakıp da nereye gidiyorsun?" şeklinde ağladığını belirtmektedir.[111]

Halil İnalcık onunla ilgili "Abdülhamid fikir ve felsefe bakımından da Batı'yı benimseyen bir nesli ortaya çıkarmıştır."[112] ve "Son araştırmalar ortaya koymuştur ki II. Abdülhamid dönemi, siyasette Batı fikirlerine karşı olmakla beraber, kültür ve eğitim alanında büyük atılımların gerçekleştiği bir dönemdir."[113] şeklinde görüş ortaya koymuştur.

Bir diğer tarihçi Manchester Üniversitesi öğretim üyesi Feroze Abdullah Khan Yasamee "Muazzam pratik ihtiyat ve gücün temelleri için bir içgüdü ile bir arada tutulan kararlılık ve çekingenliğin, içgörü ve fantezinin çarpıcı bir karışımıydı. Sıklıkla hafife alındı. Siciline bakılırsa, müthiş bir yerli politikacı ve etkili bir diplomattı."[114] şeklinde görüş beyan etmekteydi.

Bununla birlikte onun döneminde Osmanlı Avrupa'nın hasta adamı olarak değerlendirilip karikatürlere konu olmaktaydı.[115]

Doğan Avcıoğlu Abdülhamid'in diplomasi alanında yetenekli olduğunu ve devleti ele aldığında kötü durumda olduğunu bu sebeple her kötü işten kendisinin sorumlu tutulmasının haksız olduğunu belirtmektedir. Ancak bununla birlikte Abdülhamid'e ağır eleştirilerde bulunmaktadır. Ona göre II. Abdülhamid yerli sanayiye gerekli desteği vermemiştir. Osmanlı'da tek bir Türk sermayeli şirket vardır. O da Abdülmecid zamanında kurulan Şirket-i Hayriye'dir.[116] Yine ona göre 1 numaralı komprador kendidir. Onun aktardığına göre:[116]

...Eski Mabeyn Katiplerinden Ahmet Reşit Bey, bunun o zamanın parasıyla 4 milyon lirayı bulduğunu yazmaktadır. Bu, Sultan'ın menkul servetidir; asıl servetini gayri menkuller teşkil etmektedir. Abdülhamid, Suriye, Mezopotamya, Arnavutluk vb.de yüz binlerce hektar araziyi özel mülkiyetine geçirmiştir. Irak'ta petrol bulunan alanları da kendi hesabına kapatmıştır..."Abdülhamid, çevresindeki hırsızlıklardan, rüşvetlerden, imtiyaz satışlarından tamamen haberdardır. Kurduğu mükemmel jurnal sistemi, ona her şeyden haberdar olma olanağını sağlamıştır. Bununla birlikte, Abdülhamid, bir hükümet etme metodu olarak, hırsızlık ve rüşveti müsamaha ile karşılamış ve hatta teşvik etmiştir. Hırsızlık ve rüşvet yoluyla, paşalar ve beyleri kendine bağlayacağına inanmıştır.... Buna "çaldır ve kazan" politikası diyebiliriz. Alman emperyalizmi "Drang Nach Osten" politikasında, Panislamizmi yararlı bir ideolojik silah olarak görmüş ve ondan sonradır ki, Abdülhamid ateşli bir Panislamist kesilmiştir. Bir yandan komprador alafrangalık, öte yandan koyu Müslümanlık. Sömürge, ya da yarı sömürge haline getirilmiş bütün İslam ülkelerinde görülen manzara budur...

Yusuf Hikmet Bayur, İngiltere Mısır'ı işgal ederken II. Abdülhamid'in çeşitli vesveselerle oraya asker göndermediğini belirtmektedir. Bunun yanı sıra, Midhat Paşa'yı teslim etmesi ve Tunus'un işgaline göz yumması nedeniyle onu eleştirmektedir.[117]

Sinan Meydan Avcıoğlu'nun ve Bayur'un görüşlerine aynen yer vererek desteklemekte ve ilaveten donanmayı çürüttüğü içinde onu sert şekilde eleştirmektedir.[118]

Kaynakçadeğiştir

Konuyla ilgili yayınlardeğiştir

Dış bağlantılardeğiştir

II. Abdülhamid
Doğumu: 21 Eylül 1842 Ölümü: 10 Şubat 1918
Resmî unvanlar
Önce gelen
V. Murad

Osmanlı Sultanı

31 Ağustos 1876 - 27 Nisan 1909
Sonra gelen
V. Mehmed
Sünni İslam unvanları
Önce gelen
V. Murad
İslam Halifesi
31 Ağustos 1876 - 27 Nisan 1909
Sonra gelen
V. Mehmed
🔥 Top keywords: Anasayfa2024 Türkiye yerel seçimleri için yapılan anketlerÖzel:AraII. MehmedFacebookYouTubeKadir İnanır2024 Türkiye yerel seçimleriII. MuradOsmanlı padişahları listesiTürkiyeMurat KurumRamazan BayramıRecep Tayyip ErdoğanBahar (dizi)2019 Türkiye yerel seçimleri2024 Avrupa Futbol ŞampiyonasıKadir GecesiEkrem İmamoğluMustafa Kemal AtatürkMynetMuhammedOrhan GaziTürkiye millî futbol takımıJülide KuralBarış BoyunTurgut AltınokYeniden Refah PartisiOsmanlı İmparatorluğuAtatürk İlkeleriOrganelDemet EvgarInstagramCumhuriyet Halk PartisiHüma HatunKaragöz ve HacivatLozan AntlaşmasıAdalet ve Kalkınma PartisiBurçlar2023 Türkiye genel seçimleriÜlkeler listesiII. BayezidMusaKavimler GöçüVikipedi:Vikibahar 2024Osman Gaziİstanbul belediye başkanları listesiYunus Emreİslam'ın beş şartıHalkların Eşitlik ve Demokrasi PartisiÜmit ÖzdağKaramanoğulları BeyliğiI. SelimI. KleopatraI. SüleymanTürkiye'nin illeriAlâeddin Bey (Osman Gazi'nin oğlu)Nüfusuna göre Türkiye'nin illeriCristiano RonaldoSurvivor 2024: All StarMuhsin YazıcıoğluCumhuriyetGibi bölümleri listesiAydın AyaydınİstanbulAhmet Mahmut ÜnlüNecmettin ErbakanII. Dünya SavaşıI. Gülbahar Hatun27 MartTürkiye cumhurbaşkanları listesiPaskalyaMilliyet (gazete)Milliyetçi Hareket PartisiGülşah Hatunİsmailağa CemaatiAyasofyaToprak RazgatlıoğluTürkiye'deki siyasi partiler listesiİstanbul'da 2024 Türkiye yerel seçimleriTürkiye İş BankasıHamza DağFatih ErbakanI. Muradİsmail Özdağlarİstanbul'da Mart 2019 Türkiye yerel seçimleriİstanbul'un FethiDevrim (otomobil)IV. MuradBuğra GülsoyUğur YücelDevalüasyonÇinEcem ÖzkayaDünya Tiyatro GünüÇanakkale Savaşıİzmir İktisat KongresiI. MehmedHakan Fidan